Türkiye'nin neye ihtiyacı var?
12 Şubat 2015, Perşembe 08:27 Bir siyasetçi, kavramları kullanırken ne anlama geldiğini elbette dikkate almalıdır.\r\n\r\n \r\n\r\nO kavramların toplumda karşılığının ne olduğunu gözeterek yapması gerekir. Öncelikle kendini "Sağcı" olarak niteleyenler "Sağı" nasıl tanımlıyorlar. Bunun üzerinde duralım. Türkiye'de vatandaşlarımızın çoğunluğu kendisini "Sağcı" olarak görüyor. "Sağcılık" ne demek diye sorulsa, çoğunluk, dini prensiplere bağlılık veya milli değerlere sahip çıkmak olarak tanımlayacaktır. Bunun karşıtı olarak da "Sol"u gösterecektir. Ve hatta bu gruplar içinde anarşizmle (her koşulda her türlü otoriteyi reddetmek) solculuğu karıştıranlar bile olacaktır. Halbuki... sağ-sol kavramları ilk defa (Fransız devrimi zamanında, ayrı görüşlerde olan meclis üyelerinin, Fransız parlamentosundaki oturuş yerine göre kullanılmıştır. Toplumsal eşitsizliği, hiyerarşiyi, eski düzeni kabul edenlere, kralın sağında oturdukları için "Sağcılar"; sol tarafta oturup, sosyal adaletin ve eşitliğin yanında olup, mevcut duruma karşı çıkanlara ise "Solcular" denilmiştir. Solculuk batıda ekonomiktir, sosyaldir; bizde ideolojiktir. Sadece sağ-sol kavramları da değil; muhafazakârlık, milliyetçilik, demokratlık kavramlarının da içleri boşaltılmıştır. "Bölüşüm", "eşitlik", "sosyal adalet" gibi solun temel kavramları üzerinden tanımlamalar halkın belleğinde yer tutmuyor. Nedeni üzerinde solda yer alan partilerin durması gerekir. Hal böyle iken, ihtiyaç olan kavramlara yeni anlamlar yüklemeye çalışmak veya yanlış tanımlamaları düzeltmekten ziyade, içleri boşaltılmış bu kavramlara vurgu yapmak zihinlerde var olan algının devam etmesini sağlayacaktır.\r\n\r\n \r\n\r\n"Ön yargıları yok etmek çoook zordur". Hele bu algıyı sürekli canlı tutmaya çalışan bir iktidar partisi varsa! yapılması gereken sağcılık, solculuk, muhafazakârlık, milliyetçilik, sosyalizm gibi kavramların toplumun her kesiminden farklı karşılık bulması; aynı fikre sahip kişilerin farklı safta yer almasına, farklı fikirlerin ise birbirlerini anlamazlıklarından ötürü asla uzlaşamamalarına yol açıyor. Unutulmaması gereken bir diğer nokta ne saf piyasa ekonomisinin ne de komünizmin uygulama imkanının olmayışıdır. Mevcut tüm ekonomiler karma ekonomidir. Devletler sistemlerin işlerine gelen kısımlarını alarak kendi sistemlerine entegre ederler. Nitekim gelişmiş ülkeler bir yandan sermaye birikimini teşvik ederek, özel kesimin büyük yatırımlarını desteklerken bir yandan da vergi sübvansiyon politikaları ile gelir dağılımını düzenleyici etkide bulunurlar. Hal böyle iken Türkiye'nin kışkırtıcı sloganlardan ibaret, altları boşlatılmış ideolojilere değil, evrensel değerlere ihtiyacı vardır.\r\n\r\n \r\n\r\n Adalet, hukuk, hakkaniyet, en dar gelirli vatandaşa dahi onurlu bir hayat standardı, yüksek eğitim düzeyi, gelişmiş beceri sermaye, katma değeri yüksek yatırımlar, en üst düzey çalışma koşulları, inançlara saygıdan da öte inançları yaşamaya uygun zemin.. gibi devletin sağlayabileceği aklınıza gelen her türlü politik, ekonomik, sosyolojik ve dini konuda bizi daha ileriye taşıyacak bir siyasete ihtiyacımız var.\r\n