Malatya
11 Kasım, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

Suriyeliler ve Kaos

26 Mayıs 2015, Salı 10:36
Suriye'de kriz! Suriye'de iç savaş! Suriye'de zulüm! Suriye'de mazlum! İşkence yapılan, hapse atılan masumlar ve sonunda yüz binlerce ölüm. Suriye'de 2011 yılından itibaren, günümüze değin devam eden çatışmalara sert tepkiler gösteren, kurtulmak isteyen mültecilerin büyük çoğunluğuna ev sahipliği yapan Türkiye! (Yazımı siyasi olarak yazmak istemediğim için sadece şahsi fikirlerimi ülke genelindeki kaosu göz önünde bulundurup, gerek kendi gerek çevremdekilerin yaşadığı, gerekse her gün değilse bile gün aşırı televizyonlardan izlediğimiz gazetelerden okuduğumuz haberlerden yola çıkıp Türkiye vatandaşlarının ortak sorunlarını kaleme almak istedim.) Bu zamana kadar Türkiye'nin mültecilere açtığı kamplar, uyguladığı politikalar, uluslararası toplumlar tarafından takdir edildi. Kamplara "Beş Yıldızlı Kamp" denildi. İşte bu nedenle, sığınmacıların sayısı gün geçtikçe arttı. Sonrasında ise "Açık Kapı" diye adlandırılan bu politikamız gitgide zorlaştı.\r\n\r\n \r\n\r\nBeş yıldızlı kamplarla, Türkiye'deki hiç bir vatandaşın sorunu yoktu. Ta ki Suriyeliler kamplardan sokaklara gelene kadar. Bu durumdan vatandaşlar gitgide rahatsız olmaya başladı.  Yani anlayacağınız üzere artık topraklarımıza yerleşmeye başlandı ve hatta daha ilerisi TC vatandaşlığına geçmek için başvurular da talepler arttı. Biz, Suriyelilerin ya da başka savaş mağdurlarının, Türkiye'ye sığınmasına tabii ki karşı değiliz. İlk zamanlarda hükümetimiz kadar olmasa da bütün Türk halkı olarak, sonuna kadar destek olmaya çalıştık. Üzüldük. Ağladık. Vatandaşımız onlar adına dua etti. Ben, olayların ilk cereyan etmeye başladığı dönemde, kendi çevremde üzülmeyen bir Türkiye vatandaşı görmedim. Ancak durum artık çok farklı boyutlara geldi.\r\n\r\n \r\n\r\nTürkiye genelinde bir anket yapılsa ve halkımıza; "Ülkemizin en büyük sorunu sizce nedir?" diye sorulsa, ne işsizlik, ne Türk-Kürt sorunu, ne de atamalar cevabını alırız.  İlk cevap, Suriyeliler olur. Peki, neden? Bu sorunun irdelenmesinde ilk önce, Suriyelilere tanınan olağanüstü kolaylıklardan başlamak gerekir.  Bunların başında, ücretsiz ve öncelikli sağlık hizmeti geliyor. İlk geldiklerinde böyle bir önceliğe sahip olmaları kimseyi rahatsız etmemişti. Savaştan gelmişlerdi. Yaralıları, hastaları vardı ve paraları yoktu. Lakin aradan 4 yıl geçmesine rağmen hastaneye giden bir TC vatandaşından önce, Suriyeli birisi gelip sırasız ve parasız hizmetten yararlanabiliyor. Bu ne kadar adil? Kimse, Suriyelilerin hakları olmasın demiyor. Sadece bu durumun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının haklarının önüne geçmesinden rahatsızlar. Diğer husus; Suriyelilere Türkiye'de çalışma hakkı tanındı. Başlarda buna da karşı çıkılmadı. Ancak yine onlara tanınan bu haklarla, başta Gaziantep, Mersin, Kilis, Kahramanmaraş, Adana olmak üzere şehirlerde, yerli halkın işsizlik oranı giderek arttı. Bu duruma karşı çıkmamalı mıyız?\r\n\r\n \r\n\r\nSorunlardan diğeri eğitim! Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), Suriyeli mültecileri "Özel Öğrenci" statüsünde kayıt etmeleri için “Kilis 7 Aralık, Osmaniye Korkut Ata, Mersin, Gaziantep, Harran, Çukurova ve Hatay Mustafa Kemal Üniversitelerinin” rektörlüklerine yazı göndermişti. Yazı onaylandı ve artık öğrenci olarak eğitim görebiliyorlar. Buradaki sıkıntı da şu ki üniversiteler onlara ek kontenjan açmıyor. Yani üniversiteye kabul edilebilmek için bekleyen öğrencilerin giremediği, sınırlı sayıdaki kontenjana sınavsız giriyorlar. Basit gibi dursa da üniversiteye girebilmek için harıl harıl çalışan bir öğrencinin, 1 kişilik kontenjandan dahi yerleşememesi  ‘Hep Suriyeliler yüzünden’ demesine sebep oluyor. Bu öğrencinin de açıkta kalması aslında onun yıllarca emeğinin heba edilmesi demek.\r\n\r\n \r\n\r\nİş kurma, iş yeri açma kolaylığı verilmesiyle de Türkiye'de  ‘haksız rekabetin’ ortaya çıkması. İş yeri açabilme konusunda ayrıcalıkları olan Suriyeliler, bakkaldan, tütüncüye, telefon bayiine, atölyeye ve tatlıcıya varıncaya değin birçok işyeri açmış durumunda. Bunları bende gördüm. Peki, yerli halk halinden memnun mu? Geneli değil. 
\r\nMersin'de de Suriyelilerin açtığı kafeleri, emlakçıları hatta gece klüplerini bile görmeniz mümkün. Mersinliler de bu durumdan muzdarip. Çünkü işyeri açmada, Suriyelilere tanınan ayrıcalıklar kendilerine tanınmıyor.\r\n\r\n \r\n\r\nÖnemli hususlardan bir tanesi de araçlarının kayıtlı olmaması ve dokunulmazlığıdır. Yani bir kazada %100 suçlu bile olsa bir Suriyelinin herhangi bir sorumluluğu bulunmuyor. Suriyelinin çarpması durumunda TC vatandaşına bir bedel ödenmiyor. Herkesin bildiği üzere; belediyelerimizin ve valiliklerimizin de yiyecek-giyecek-yakıt-maaş gibi yardımları da var. Bir not: Maaşlar hepsine bağlanmamış! Çoğunluğu maaş ve yardım alırken işyerlerini açıyor.  Yapılan yardımlara olumsuz bir söylemim yok.\r\n\r\nBu ülke yüzyıllarca her millete açtı kollarını. Bağrına bastı. Ve azınlık toplumlardan en büyük darbeleri de Osmanlı Devleti gördü. Cumhuriyet tarihi boyunca yine Boşnak, Arnavut, Somali, Bulgar göçmenleri başta olmak üzere birçok milletten göç aldı. Ancak 4 yıl önce, trafik lambalarında pusu kurdurulan bir Boşnak çocuğu gördünüz mü? Ya da kalabalık semtlerin caddelerinde ailecek dilenen Bulgarları gördünüz mü? Üstelik hiçbirine maaş da bağlanmadı. Haftada 20 liraya çalışan bir Somalili siz gördünüz mü bilemem ama ben gördüm. Evet, bu da hak değildi. Sırf size sığındı, aç diye haftalık 20 liraya insan çalıştırılmamalıydı. “Karnım doyuyor şükür, Teşekkür Türkiye” diyen bir Somaliliyi biraz daha dikkatle bakarsanız her yerde görebilirsiniz.\r\n\r\n \r\n\r\nOysaki hiçbir mülteci, kendisine yiyecek-içecek yardımı için gönderilen bir tırı taşlamaz. 2 yıl önce Gaziantep'te Suriyelilerden bunu da gördük. Yine Suriyeliler Ankara'nın bir ilçesinde 17 yaşındaki lise öğrencisi bir genç kıza tecavüz etti. Mahalle ayağa kalktıysa da basında sırf halk ayaklanması olmasın diye üstü kapalı biçimde;  “Suriyelilerle mahalleliler arasında gerginlik” diye yer aldı. Sonradan sadece bir kanalda aslı anlatıldı. Şanlıurfa'da gecenin bir vakti yerli halkın dükkânlarını yağmaladılar. Daha sayılabilecek bir sürü olay daha gerçekleşti.\r\n\r\n \r\n\r\nEleştirdiğim şey, ne Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin ne de vatandaşının tutumu. Benim eleştirim, bunca yapılan iyiliğe, yardıma karşı onların sergilediği tutumaydı. Bizim milletimiz tarih boyunca ne çektiyse hep azınlık durumundakilerden ve onlara verilen ayrıcalıklar yüzünden çekti. İnşallah akıbetimiz de öyle olmaz. Ve tarih en azıdan bu hususta inşallah tekerrür etmez. Suriyeli kardeşlerimizden herhangi bir beklentimiz yok. Sadece devletimizden beklentimiz, en azından artık Suriyelilerle eşit tutulmamız ve de bizden daha fazla haklara sahip olmalarını engellemeleridir. Aslında kimse kimseye düşman değil. Sadece nankörlük edilmesine düşmanlar. İnsan olana elbet saygımız, sevgimiz var. Hele ki ümmetimizden olanlara… .\r\n\r\n \r\n\r\nIrkçılık olarak addedilebilecek bu yazı da ziyadesiyle hümanistlik var aslında. Sadece sistemdeki boşlukların kötüye kullanabileceğini ve bunun sonucunda da en büyük sıkıntıyı halkımızın çekeceğini belirtmek istedim. Çünkü biz Yaratılanı severiz, Yaratandan Ötürü. Büyük mutasavvıf Yunus Emre gibi…\r\n