Konuşanlar, Sorgulayanlar ve yazanlar!
04 Aralık 2012, Salı 12:32 Günümüzde değil tarih boyunca insanla özdeşleşmiş sözcükler vardır. Sadık, dalkavuk, yağcı, itaatkar-asi, şaklaban, fırdöndü, yalaka, onurlu, gibi\r\n \r\nİktidar-güç ise insanların vazgeçemediği ido'dur. Siyasette, iktisatta, sosyal hayatta, kültür hayatında değişmez bu olgu. Güçlü olmak iktidar sahibi olmak teba oluşturmak, Bu bazıkesimlerde sadık eleman ya da biat edenler olarak da ifade edilir. Hatta bazen biat kültüründen bahsedilir.\r\n \r\nÇoğu kez iktidar gidince güç sarsılınca sadakat ta gevşeme ve nihayet ihanetler başlar. Geçmişteki bağlılık yerini zıt düşünce ve davranışa bırakır. \r\n \r\nBu nedenle iktidar ve güç değişkendir. Ortama, zamana, kişiye göre değişir. \r\n \r\nHatta güçlü iktidar sahibinde mi yoksa bu özelliklere sahip olana biat edende mi? Sadakat ne amaçladır? Çoğu kez bu göz ardı edilir. Kişiler genellikle çıkar amaçlı bağlılık gösterisinde bulunur, Çıkarına dokunulduğu anda o artık düşmandır. Kirli çamaşırlar birer birer serilir öne.\r\n \r\nO bakımdan tarih; övgü ve yergileriyle bu kişilerin öyküleriyle doludur. Bunları sonraki nesillere yazarlar aktarır.\r\n \r\nYazarlık; diğer insanlardan farklı olmaktır. Bu fark kendisini yazarın kaydeden ve hatırlayan insan olmasında gösterir. Ama yazarlık, aynı zamanda hatırlatan insan olmayı da içerir. \r\n \r\nBugünün dünyasıgörsel bir kültüre dayanıyor. Görselliğin bu hâkimiyetine karşın, görmek değil öne çıkan, sadece bakmak. Yazarlar onu yapıyor: Baktığımız, yanımızdan geçen, bize sürtünen ama görmediğimiz şeyleri gösteriyor bize; yani, hatırlatıyor. \r\n \r\nHerşeyi kullanıp attığımız bir kâğıt mendile dönüştürdüğümüz bugünün dünyasında göstermek ve hatırlatmak başlı başına bir eylem, siyasal ama bir o kadar da insani! \r\n \r\nO zaman ister istemez şeylerin dünyasınadalıyoruz. Mevsimler, zaman, insanlar, müzik, kentler, anılar ve hatırlamalar yazarların konusu!\r\n \r\nİnsani olan hiçbir şeyin yabancı olmadığı bir dünyadan derlenmiş, söz, yazı, görüntü üçgeninde somutlaşmış bir yazı herhangi bir yazı olabilir mi?\r\n \r\nOdada oturan: bakıyor ve gösteriyor mu, bakılıp görülüyor mu? \r\nYazının ve sözün bilmecesi; çözümü insan! \r\n \r\nYaşamda hemen her şey zıddı ile tanımlanır. Siyah-beyaz, iyi-kötü, güzel-çirkin, cennet cehennem, karakterli-karaktersiz, dürüst-sahtekar, namuslu-namussuz, iffetli-iffetsiz, ahlaklı-ahlaksız. Bunları çoğaltmak mümkün! \r\n \r\nGünlük dilde sıkça kullandığımız kelimeler bunlar olmakla birlikteki, kişileri ve olayları tanımlamalarımızı bunlar belirler.\r\n \r\nHerşeye rağmen dost kalabilmek, inadına o, her şeye rağmen o diyebilmek. \r\nOkuyucuyla dostluk köprüsü, yazılarla ama doğru, gerçek içerikle kurulur. \r\n \r\nMedyanın kamuoyunu bilgilendirme işlevinde ve yanıltıcı bilgilerin rekabet ortamında, dostlukları bile bir tarafa bırakan acımasız gerçekler dünyasını aktarması.\r\n \r\nYa da; yılların tecrübesi ile gözlemlerini şiirimsi anlatım diliyle yazıya dökmesi, böyle bir algılama nedeni.\r\n \r\nKalıcı olan; yazılar, yazarlar ve dostluklardır. İrdelenmesi gereken temel konu; yazıyla bütünleşen yazarların, toplumu aydınlatmada bilgilendirmedeki yeri ve rolüdür.\r\n \r\nPeki ama toplumun emeğini sömüren sloganlarla kitleleri uyuşturanların etkisini ne yapacağız? Siyasetçi hesap vermez. Denir ki siyasetçi dokunulmazdır. Onun cezasını halk sandıkta oyu ile verir. Bütün vatandaşlar adalet önünde hesap verirken ayrıcalıklı sınıf siyasetçiler hesap vermez duruma getirildi.. Peki ama bu nasıl oldu? Demokrasi denilen uyuşturucu sistemle. \r\n \r\nSorgulamamız gereken hukuk devleti olmadan demokrasinin olamayacağı değil mi? \r\n \r\nGünün Sözü; Ağızdan çıkan sözün sahibisin ama yazıya aktarılan sözcüklerin esirisin.