İnsan Hakları
09 Aralık 2017, Cumartesi 12:14 Merhaba, Bundan böyle her hafta yazılarımla sizlerle birlikte olmaya çalışacağım.
Malatya’da dokuz yıl kalmış biri olarak on beş yıl aradan sonra tekrar sizlere hitap edebilmek benim için çok hoş oldu, yazılarımı okudukça sizler de aynı fikirde olursunuz diye düşünüyorum.
Beni hatırlayanlarınız da mutlaka olacaktır. Eşimin görevi nedeniyle değişik illerde uzun süreler kaldık, yoğun iş tempoları sonunda nihayet emekli olup, sakin bir yaşantı sürmeye çalışıyorum, çalışıyorum diyorum çünkü bu her zaman mümkün olmuyor, aile, akrabalar, komşular, işyeri, yakın çevre, adet ve gelenekler ister istemez planlarımızı elimizde olmadan değiştirip, sürprizlerle karşılaşmamıza sebep olabiliyor.Kendi kararlarımızı kendimiz vermeye çalışsak da bazen yakın çevre bazen de hiç tanımadıklarımız, bazen kendimizin bilmeden yaptığı hatalar, bazen de tesadüfler insanı yorabiliyor. İnsanoğlu ne istiyor? İşi gücü yolunda gitsin, sağlığı olsun, huzuru olsun, evlatları hayırlı olsun, eşi sadık olsun… Aslında istekler basit gibi görünüyor, herkesin hakkı deniyor. Gerçekten hak nedir? İnsanoğlu haklarını elde edebiliyor mu? Haklar herkes için eşit mi? Haklar ve imtiyazlar neye ve kime göre belirleniyor? Birileri elde ettiği hakları kullanmaya vakit bulamazken birileri “Sağlık olsun, hayırlısı “ diyerek yetinmek zorunda mı kalıyor? Bu ve bunun gibi sorular uzayıp gidebilir aslında, cevapları da kişiden kişiye göre değişebilir. Bu konuyu nereye vardırmak istediğimi düşünüyorsunuz, bu kadının derdi ne diyorsunuz belki de. inanın benim hiç kimseyle de hiç birşeyle de derdim yok.
10 ARALIK DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ ya! Sadece buna vurgu yapmak istedim. Hani birçok şeyin haftası ve günü varya, sadece o günlerde hatırlıyoruz, konuyla ilgisi olanlar belki birkaç kelam ediyor, sonra neden bahsedildiği hatırlanmıyor bile. Düşünün sizinde mutlaka dikkatinizi çekmiştir, hatırlayın veya bundan sonrası için dikkat edin isterseniz. Kimin neye ne kadar hakkı var? Haklar kişilere kendiliğinden veriliyor mu ya da kişi haklarını kendisi mi elde etmek zorunda ? Tabi ben konuyu derinleştirip anayasal, hukuksal, siyasi vb haklardan söz etmiyorum, o konulara cevap vermekte büyüklerimiz ne kadar zorlanıyorlar, duayenlerimiz bu konuları o kadar açık ve seçik ifade ederlerken ben nasıl fikir beyan edebilirim ki! Benim anlatmaya çalıştığım günlük yaşantımızda karşılaştığımız, egolar, iş yaşamındaki kaprisler, ben büyüğüm yaşıma hürmet et arkasına sığınmalar, sıra varken kuyruğun en önüne geçen uyanıklar, herşeyin en iyisini kendisine layık görüp karşısındakini böcek gibi küçümseyenler, gelinini rakip gibi gören kayınvalideler, kayınvalidesini düşman gören gelinler, bütün evin işini gücünü karısına devretmiş karısını hizmetçi gibi gören kocalar, kocasını paramatik gibi gören kadınlar, çocuklarını robot zanneden anne babalar, anne babayı sabır taşı zanneden çocuklar, böyle uzayıp gider. Herkes kendisini haklı gördüğü sürece, empati yapmadan, sadece suçlayan, tahammülsüz bireyler haline geldik. Sebeplerini herkes kendince biliyor aslında, teoride çok başarılıyız, iş pratiğe gelince kocaman bir “ 0 “ Herkes böyle düşününce de maalesef bir yere varamıyoruz. Ben kendi adıma, özelimde ve işlerimde haklarım altın tabak içinde bana sunulsun diye beklemiyorum, elde etmek için sonuna kadar mücadele ediyorum, sonuçları da hep istediğim gibi oluyor.
Sevgiyle kalın.
Malatya’da dokuz yıl kalmış biri olarak on beş yıl aradan sonra tekrar sizlere hitap edebilmek benim için çok hoş oldu, yazılarımı okudukça sizler de aynı fikirde olursunuz diye düşünüyorum.
Beni hatırlayanlarınız da mutlaka olacaktır. Eşimin görevi nedeniyle değişik illerde uzun süreler kaldık, yoğun iş tempoları sonunda nihayet emekli olup, sakin bir yaşantı sürmeye çalışıyorum, çalışıyorum diyorum çünkü bu her zaman mümkün olmuyor, aile, akrabalar, komşular, işyeri, yakın çevre, adet ve gelenekler ister istemez planlarımızı elimizde olmadan değiştirip, sürprizlerle karşılaşmamıza sebep olabiliyor.Kendi kararlarımızı kendimiz vermeye çalışsak da bazen yakın çevre bazen de hiç tanımadıklarımız, bazen kendimizin bilmeden yaptığı hatalar, bazen de tesadüfler insanı yorabiliyor. İnsanoğlu ne istiyor? İşi gücü yolunda gitsin, sağlığı olsun, huzuru olsun, evlatları hayırlı olsun, eşi sadık olsun… Aslında istekler basit gibi görünüyor, herkesin hakkı deniyor. Gerçekten hak nedir? İnsanoğlu haklarını elde edebiliyor mu? Haklar herkes için eşit mi? Haklar ve imtiyazlar neye ve kime göre belirleniyor? Birileri elde ettiği hakları kullanmaya vakit bulamazken birileri “Sağlık olsun, hayırlısı “ diyerek yetinmek zorunda mı kalıyor? Bu ve bunun gibi sorular uzayıp gidebilir aslında, cevapları da kişiden kişiye göre değişebilir. Bu konuyu nereye vardırmak istediğimi düşünüyorsunuz, bu kadının derdi ne diyorsunuz belki de. inanın benim hiç kimseyle de hiç birşeyle de derdim yok.
10 ARALIK DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ ya! Sadece buna vurgu yapmak istedim. Hani birçok şeyin haftası ve günü varya, sadece o günlerde hatırlıyoruz, konuyla ilgisi olanlar belki birkaç kelam ediyor, sonra neden bahsedildiği hatırlanmıyor bile. Düşünün sizinde mutlaka dikkatinizi çekmiştir, hatırlayın veya bundan sonrası için dikkat edin isterseniz. Kimin neye ne kadar hakkı var? Haklar kişilere kendiliğinden veriliyor mu ya da kişi haklarını kendisi mi elde etmek zorunda ? Tabi ben konuyu derinleştirip anayasal, hukuksal, siyasi vb haklardan söz etmiyorum, o konulara cevap vermekte büyüklerimiz ne kadar zorlanıyorlar, duayenlerimiz bu konuları o kadar açık ve seçik ifade ederlerken ben nasıl fikir beyan edebilirim ki! Benim anlatmaya çalıştığım günlük yaşantımızda karşılaştığımız, egolar, iş yaşamındaki kaprisler, ben büyüğüm yaşıma hürmet et arkasına sığınmalar, sıra varken kuyruğun en önüne geçen uyanıklar, herşeyin en iyisini kendisine layık görüp karşısındakini böcek gibi küçümseyenler, gelinini rakip gibi gören kayınvalideler, kayınvalidesini düşman gören gelinler, bütün evin işini gücünü karısına devretmiş karısını hizmetçi gibi gören kocalar, kocasını paramatik gibi gören kadınlar, çocuklarını robot zanneden anne babalar, anne babayı sabır taşı zanneden çocuklar, böyle uzayıp gider. Herkes kendisini haklı gördüğü sürece, empati yapmadan, sadece suçlayan, tahammülsüz bireyler haline geldik. Sebeplerini herkes kendince biliyor aslında, teoride çok başarılıyız, iş pratiğe gelince kocaman bir “ 0 “ Herkes böyle düşününce de maalesef bir yere varamıyoruz. Ben kendi adıma, özelimde ve işlerimde haklarım altın tabak içinde bana sunulsun diye beklemiyorum, elde etmek için sonuna kadar mücadele ediyorum, sonuçları da hep istediğim gibi oluyor.
Sevgiyle kalın.