Ailemizin Vazgeçilmezi
15 Ocak 2018, Pazartesi 10:58 Bugün size hiç büyümeyen, konuşamayıp, dertlerini hareketleriyle anlatmaya çalışan, karşılık beklemeden sizi seven dostlarımızdan bahsetmek istiyorum. Evimizde beslediğimiz, büyüttüğümüz, varlıklarıyla mutlu olduğumuz çocuğumuz haline gelen evcil hayvanlardan bahsetmek istiyorum.
Bizim yaklaşık sekiz yıldır birlikte yaşadığımız bir Norveç Teriyerimiz var, bugünlere nasıl geldik inanın farkında değilim! Kızım küçüklüğünden beri evcil hayvanlara düşkündü, aslında sorumluluk alması için hayvan dostluğunu babası küçük yaşlarda aşıladı ona. Önce akvaryum balıklarıyla başladık, yemlerini o verdi, suyunu değiştirmeyi babasıyla birlikte yaptılar, daha sonrasında muhabbet kuşu, civciv, kanarya, su kaplumbağası olmak üzere çeşitli evcil arkadaşları oldu, baktığı bütün hayvanların sorumluluğu kendisine aitti, hatta o küçücük kaplumbağasını Malatya Lojmanlarında dışarıya çıkarıp gezdirmişliği bile vardır,ihtiyacı olduğu anlarda elbette babası da ben de destek verdik, ama kendi arkadaşını kendisi seçti ve bakımlarını üstlendi.
Tabi bu arkadaşlarına bakıyor ama bir taraftan da köpek sahibi olmayı istiyordu, ben de babasının görevi nedeniyle belirli sürelerde tayinimiz çıkıp şehir değiştirdiğimiz, lojmanda ya da kirada oturduğumuz için sorun olacağını, bakmaya başladıktan sonra bırakmamamız gerektiğini, bahçeli, kendimize ait bir evimiz olduğunda köpek sahibi olabileceğini söylüyordum. Kızım ne kadar istikrarlıysa hayır demediğim için şansını hep denedi, cevap da hep aynı oldu tabiki.
Bir gün yine aynı konuyu açtı, cevap aynı olunca da,
“anne on beş yıldır beni oyalıyorsun, aldırmayacaksan söyle ben de ümitlenmeyeyim” dedi.
On beş yıl !
Dile kolay…
Ben bu kadar vicdansız bir anne miyim?
Nasıl bu kadar bekletebilmişim ? Sardımı beni bir üzüntü .
Diğer taraftan evladımdaki sabır, cevap veremedim tabi.
Aradan ne kadar süre geçti hatırlamıyorum, bir gün benim arkadaşımın oğluyla yazışırlarken, kendilerinde birden fazla köpek olduğunu isterse birini alabileceğini söylemiş. Kızım da aramızdaki diyaloğu anlatıp, annem lafını bile ettirmez demiş. Daha sonrasında arkadaşıyla aralarında geçen konuşmayı babasına ve bana anlattı, ben on beş yılın üzüntüsünü içimden atamadığım ve kendimi suçlu hissettiğim için, “ balkonda bakacaksanız, bakımını üstlenecekseniz, olur” dedim. Kızım inanamamakla birlikte başka bir şehirde olan arkadaşıyla görüşüp bütün ayarlamaları da yapıp hafta sonu yeni arkadaşını almaya gitti, bu arada balkonda bakılacağı için babamız da balkona kulübesini yaptırttı. Ve beklenen oldu, küçük arkadaşımız yeni yuvasına geldi. Hepimiz kendisine sevgiyle kucak açtığımız için alışmakta hiç zorlanmadı. Söz verdikleri gibi bütün ihtiyaçlarını kızım ve babası karşıladılar. Ben hafta sonları da çalıştığım için evde olamıyordum, ben evde olmadığım zamanlarda beyefendi içerilere de girmiş, ben bunları sonradan tesadüfen öğreniyorum.
Hayvanları sadece karşıdan sevmekle yetinen ben, hemen alışamadım, elimi tüylerine dokundurup sevemedim. Ama kızım en azından beni affetmiştir, bir nebze de olsa kırgınlığını telafi edebilmişimdir diye içten içe de sevindim.
Ben her ne kadar bakamam, sevemem desem de, yavrum kısa bir sürede kendisini öyle sevdirdi ki bana, her hareketini gözlemler oldum. Nasıl davrandığına, nasıl tepkiler verdiğine dikkat eder oldum. Hayvanlara sadece karşıdan baktığım için, nasıl davrandıklarına, duygularını bakışlarıyla ya da hareketleriyle belli ettiklerine dikkat etmemişim, sevindiklerinde kuyruk salladıklarını bilememişim. Birlikte zaman geçirmeye başlayınca, hareketlerinden ne istediğini anlar hale geliyorsunuz, sadece konuşamıyorlar, her istediklerini ifade edebiliyorlar aslında. Bizimkisi taze suya bayılıyor mesela, hayır dediğimizde istediğinin olmayacağını biliyor. Evimizin neşesi haline geldi. Ben bunca yıl neden karşı çıkmışım diye kendime kızdım, şartlar oluşmamıştı desem de insan isterse şartları oluşturabiliyor çünkü. Özellikle kızımın köpeği olduktan sonraki sevinci zaten tarif edilemez. Kızım bir şey istediğinde olsun diye tutturan, elde edince de hevesi geçen bir çocuk olmadığı için sevgiyle baktı her zaman arkadaşına.
Efe ailemize katıldıktan sonra evin küçük çocuğu oldu. Kızım ve Efe bana farklı bir bakış oluşturdular, hayvan sevgisini öğrettiler. Tek derdi kendisini sevdirmek olan, karşılıksız seven, çıkar gözetmeyen, üzüntünü hissedebilen, senin üzüntünü giderebilmek için gelip sırnaşan, varlığıyla sizi mutlu eden, bütün stresinizi alan bir varlığı nasıl sevemezsiniz ki.
Veterinerin birisi kelimeleri anlamaz, kararlı bir ses tonuyla komut verin demişti. Öyle bir anlıyor ki kelimeleri, ne dediğinizi. Şimdilerde içerde evimizde yaşıyor çünkü, yaşadıklarını unutmuyor, korktuklarından kaçıyor, evi ve sevenlerini sahipleniyor. Yazdıklarımız belki aranızdan bazılarına saçma gelebilir, bu duyguları yaşamayanların beni anlamasını da beklemiyorum zaten. Ben bütün yaratılanları seviyorum, yaradandan ötürü!
İnanan ve kendisine saygısı olan herkesinde böyle olacağını düşünüyorum.
Aileniz, akrabalarınız, çok yakın arkadaşlarınız bile işine gelmediğinde sizi üzebiliyor, bir sözleriyle kırabiliyor, kırılan kalp de kolay kolay tamir olmuyor, bazen mecburiyetten bazen de ihtiyaçtan idare edebiliyoruz bizi kıranları. Kendisine saygısı, yaşama sevinci olan insanlar insanları, tabiatı, hayvanları seviyor, çevresindeki güzellikleri görebiliyor. Kendisini kapatmış, hiç bir şeyden memnun olamayan, sorumluluk almayan insanlar işte bu konuda biraz zorlanıyor olabilirler. Umarım kimse üzerine alınmaz, hayvanları sevmeyen insanların, insanları da sevebileceğini düşünmüyorum ben, duygularını yaşamlarına katmadan tekdüze yaşıyorlar, çevrelerindeki insanlardan, varlıklardan, güzelliklerden faydalanıp hayatın tadını çıkaramıyorlar diye düşünüyorum.
Çocuklarımıza hayvan sevgisini aşılamalıyız aslında, hayvanlar ve bitkiler çocuklarımızın daha küçücük yaşlarından itibaren sorumluluk almasında o kadar yardımcı oluyorlar ki bize. Aynı zaman da gelişimleri için de iyi birer arkadaş olabiliyorlar. Herkesin sorumluluklar konusunda üzerine düşenleri yapmaları dileğiyle…
Bizim yaklaşık sekiz yıldır birlikte yaşadığımız bir Norveç Teriyerimiz var, bugünlere nasıl geldik inanın farkında değilim! Kızım küçüklüğünden beri evcil hayvanlara düşkündü, aslında sorumluluk alması için hayvan dostluğunu babası küçük yaşlarda aşıladı ona. Önce akvaryum balıklarıyla başladık, yemlerini o verdi, suyunu değiştirmeyi babasıyla birlikte yaptılar, daha sonrasında muhabbet kuşu, civciv, kanarya, su kaplumbağası olmak üzere çeşitli evcil arkadaşları oldu, baktığı bütün hayvanların sorumluluğu kendisine aitti, hatta o küçücük kaplumbağasını Malatya Lojmanlarında dışarıya çıkarıp gezdirmişliği bile vardır,ihtiyacı olduğu anlarda elbette babası da ben de destek verdik, ama kendi arkadaşını kendisi seçti ve bakımlarını üstlendi.
Tabi bu arkadaşlarına bakıyor ama bir taraftan da köpek sahibi olmayı istiyordu, ben de babasının görevi nedeniyle belirli sürelerde tayinimiz çıkıp şehir değiştirdiğimiz, lojmanda ya da kirada oturduğumuz için sorun olacağını, bakmaya başladıktan sonra bırakmamamız gerektiğini, bahçeli, kendimize ait bir evimiz olduğunda köpek sahibi olabileceğini söylüyordum. Kızım ne kadar istikrarlıysa hayır demediğim için şansını hep denedi, cevap da hep aynı oldu tabiki.
Bir gün yine aynı konuyu açtı, cevap aynı olunca da,
“anne on beş yıldır beni oyalıyorsun, aldırmayacaksan söyle ben de ümitlenmeyeyim” dedi.
On beş yıl !
Dile kolay…
Ben bu kadar vicdansız bir anne miyim?
Nasıl bu kadar bekletebilmişim ? Sardımı beni bir üzüntü .
Diğer taraftan evladımdaki sabır, cevap veremedim tabi.
Aradan ne kadar süre geçti hatırlamıyorum, bir gün benim arkadaşımın oğluyla yazışırlarken, kendilerinde birden fazla köpek olduğunu isterse birini alabileceğini söylemiş. Kızım da aramızdaki diyaloğu anlatıp, annem lafını bile ettirmez demiş. Daha sonrasında arkadaşıyla aralarında geçen konuşmayı babasına ve bana anlattı, ben on beş yılın üzüntüsünü içimden atamadığım ve kendimi suçlu hissettiğim için, “ balkonda bakacaksanız, bakımını üstlenecekseniz, olur” dedim. Kızım inanamamakla birlikte başka bir şehirde olan arkadaşıyla görüşüp bütün ayarlamaları da yapıp hafta sonu yeni arkadaşını almaya gitti, bu arada balkonda bakılacağı için babamız da balkona kulübesini yaptırttı. Ve beklenen oldu, küçük arkadaşımız yeni yuvasına geldi. Hepimiz kendisine sevgiyle kucak açtığımız için alışmakta hiç zorlanmadı. Söz verdikleri gibi bütün ihtiyaçlarını kızım ve babası karşıladılar. Ben hafta sonları da çalıştığım için evde olamıyordum, ben evde olmadığım zamanlarda beyefendi içerilere de girmiş, ben bunları sonradan tesadüfen öğreniyorum.
Hayvanları sadece karşıdan sevmekle yetinen ben, hemen alışamadım, elimi tüylerine dokundurup sevemedim. Ama kızım en azından beni affetmiştir, bir nebze de olsa kırgınlığını telafi edebilmişimdir diye içten içe de sevindim.
Ben her ne kadar bakamam, sevemem desem de, yavrum kısa bir sürede kendisini öyle sevdirdi ki bana, her hareketini gözlemler oldum. Nasıl davrandığına, nasıl tepkiler verdiğine dikkat eder oldum. Hayvanlara sadece karşıdan baktığım için, nasıl davrandıklarına, duygularını bakışlarıyla ya da hareketleriyle belli ettiklerine dikkat etmemişim, sevindiklerinde kuyruk salladıklarını bilememişim. Birlikte zaman geçirmeye başlayınca, hareketlerinden ne istediğini anlar hale geliyorsunuz, sadece konuşamıyorlar, her istediklerini ifade edebiliyorlar aslında. Bizimkisi taze suya bayılıyor mesela, hayır dediğimizde istediğinin olmayacağını biliyor. Evimizin neşesi haline geldi. Ben bunca yıl neden karşı çıkmışım diye kendime kızdım, şartlar oluşmamıştı desem de insan isterse şartları oluşturabiliyor çünkü. Özellikle kızımın köpeği olduktan sonraki sevinci zaten tarif edilemez. Kızım bir şey istediğinde olsun diye tutturan, elde edince de hevesi geçen bir çocuk olmadığı için sevgiyle baktı her zaman arkadaşına.
Efe ailemize katıldıktan sonra evin küçük çocuğu oldu. Kızım ve Efe bana farklı bir bakış oluşturdular, hayvan sevgisini öğrettiler. Tek derdi kendisini sevdirmek olan, karşılıksız seven, çıkar gözetmeyen, üzüntünü hissedebilen, senin üzüntünü giderebilmek için gelip sırnaşan, varlığıyla sizi mutlu eden, bütün stresinizi alan bir varlığı nasıl sevemezsiniz ki.
Veterinerin birisi kelimeleri anlamaz, kararlı bir ses tonuyla komut verin demişti. Öyle bir anlıyor ki kelimeleri, ne dediğinizi. Şimdilerde içerde evimizde yaşıyor çünkü, yaşadıklarını unutmuyor, korktuklarından kaçıyor, evi ve sevenlerini sahipleniyor. Yazdıklarımız belki aranızdan bazılarına saçma gelebilir, bu duyguları yaşamayanların beni anlamasını da beklemiyorum zaten. Ben bütün yaratılanları seviyorum, yaradandan ötürü!
İnanan ve kendisine saygısı olan herkesinde böyle olacağını düşünüyorum.
Aileniz, akrabalarınız, çok yakın arkadaşlarınız bile işine gelmediğinde sizi üzebiliyor, bir sözleriyle kırabiliyor, kırılan kalp de kolay kolay tamir olmuyor, bazen mecburiyetten bazen de ihtiyaçtan idare edebiliyoruz bizi kıranları. Kendisine saygısı, yaşama sevinci olan insanlar insanları, tabiatı, hayvanları seviyor, çevresindeki güzellikleri görebiliyor. Kendisini kapatmış, hiç bir şeyden memnun olamayan, sorumluluk almayan insanlar işte bu konuda biraz zorlanıyor olabilirler. Umarım kimse üzerine alınmaz, hayvanları sevmeyen insanların, insanları da sevebileceğini düşünmüyorum ben, duygularını yaşamlarına katmadan tekdüze yaşıyorlar, çevrelerindeki insanlardan, varlıklardan, güzelliklerden faydalanıp hayatın tadını çıkaramıyorlar diye düşünüyorum.
Çocuklarımıza hayvan sevgisini aşılamalıyız aslında, hayvanlar ve bitkiler çocuklarımızın daha küçücük yaşlarından itibaren sorumluluk almasında o kadar yardımcı oluyorlar ki bize. Aynı zaman da gelişimleri için de iyi birer arkadaş olabiliyorlar. Herkesin sorumluluklar konusunda üzerine düşenleri yapmaları dileğiyle…