Malatya Neden Bu Hale Geldi?
MALATYAMalatya'da depremin ardından çökenin sadece binalar olmadığını defalarca vurguladık. Bugün ki konumuz fırsatçı, hırsız, katil, merhametsiz, vicdansız ve çıkarı rantı uğruna insanlıktan nasibini almayanların unuttukları şeyi hatırlatmak.
6 Şubat depreminin en ağır hasar bıraktığı illerin başında gelen Malatya’da akıl almaz işler görmeye, duymaya ve yazmaya maalesef devam ediyoruz.
Deprem ve bazı afetlerin bilimle her ne kadar izahı mümkünse inançlı bir toplum olarak ilahi boyutunu da göz ardı edemiyoruz. Afetlerin en eski çağlardan oluş biçimleri genelde imanını ve inancını yitirmiş toplumların büyük günah sayılan günahlara tevessül etmesi ve tüm ahlaksızlıkların adeta tavan yapması, haksızlıkların zulümlere dönüşmesiyle orantılı olduğunun altını çizmek lazım. İnsanoğlu tarihlerden beri yaşanan afetlerden ders çıkarmayı misyon etmiştir. İmtihan dünyasında olduğumuzu unutmadan, Kuran-i Kerim’i rehber eden kullar olup o minvalde kendimize ve yaşam biçimimize bir düzen vermemiz emredilmiştir. Şayet cenneti hak edeceksek.
Malatya Depreminin ardından, gelen yardımları fazla fazla alıp diğer mümin kardeşini düşünmeyen mi dersiniz, evi az hasarlı olup 2-3 bin liralık kira ederindeyken birde 12 – 15 bin liralara veren fırsatçı ev sahiplerini mi dersiniz, yuvasını bırakıp başka yere sığınan insanların evlerine girip hırsızlık yapanı mı dersiniz, bazı konteyner kentlerde yaşandığı iddia edilen tecavüz ve taciz vakalarını mı dersiniz, yardımlaşma ve merhamet duygularının köreldiğini mi dersiniz, bu afet ortamında kendi istikbali ve rantını düşünen iş insanı ve siyasetçiyi mi dersiniz son olarak ta adı skandallarla anılmaya devam eden üniversite’de yaşanan mobing, baskı ve zulümlere bakınca Malatya’nın bu işten hiç ders çıkarmadığını söylemek mümkün. Hac'ca giden gelen, namaz kılan hatta ve hatta cemaat kuranların bu işlerle hemhal olması insanı dinden bile soğutur oldu.
Ne ara bu hale geldik? Nasıl bu kadar merhametsiz ve vicdan yoksunu olduk. Eskiden kimliklerde dini seçeneğinin karşısında yazan İslam kelimeden mi ibaret kaldı? Bunları gerçekten anlamak zor.
Hazreti Peygamber Efendimiz Allah’ın resulü Hz. Muhammed (S.A.V) buyurduğu gibi “Hak etmediğin bir muamele gördüğünde unutma; O kişi senin değerini anlamadan ölmez.. Çünkü El Hakem'dir Allah.” Yine başka bir Hadis-i Şerifte “Canı yanan sabretsin. Can Yakan, canının yanacağı günü beklesin” daha niceleri var lakin arif olana bu iki hadis yeter de artar bile.
Tüm bu yaşanan olumsuzlukları yazarken bile sıkıntıdan ve üzüntüden her ne kadar kahrolsak da “ Allah Islah Etsin ” demekten başka bir dua gelmiyor aklımıza.
3 yıl kadar önce bir Ramazan ayında sahur vakti Allah’ın 99 ismini her gün “ Garip Dervişin Yolculuğu ” şeklinde anlatan program yapımcısı Ali Bektaş, Allah’ın 99 isminden biri olan El-Mümit yani “ Her canlıya ölümü tattıran ” hikayesini dinlemiş baya etkilenmiştim. Oturup düşününce Malatya’nın bu geldiği hale en güzel yakışan hikayenin bu olacağına karar kıldım. Hikayeyi okuduğunuzda eminim bana hak vereceksiniz.
ALLAH HEPİMİZE İBRET ALMAYI NASİP ETSİN!
Bu kadar virane bir şehir olamaz diye düşündü garip derviş şehirde dolaşırken. Insanlar sokaklarda açlıktan ölmekte, yol ortasında cinayetler işlenmekte, hırsızlık normal karşılanmaktaydı. Bir an çıkmak istedi bu şehirden geriye dönecekti ki birisinin heybesine asıldığını gördü. O kadar hızlı çekmişti ki hırsız heybeyi garip derviş olduğu yere kapaklandı. Hırsızın gidişini izlemekten başka çaresi yoktu. Tam o esnada hırsız uzun boylu siyah giyimli, esmer tenli bir adama çarparak yere düştü. Kendi bir yana, heybe bir yana savruldu. Siyah giyimli adam heybeyi yerden alıp, garip dervişe uzattı.
Zamanın yoldaşı dedikleri sen misin?
Garip derviş sadece başını sallayabildi.
Gidelim bizi beklerler.
Siyah giyimli adam önde garip derviş arkada leş gibi kokan sokaklardan geçip korunaklı bir yere geldiler. Buraya gelince şehir değişmişti. Sanki burası koca çölde bir vaha gibiydi. Siyah giyimli adam el işareti yaparak onu yönlendirdi. dev bir kapıdan geçip bir meclise girdi garip derviş. İyi giyimli adamlar bir masa etrafında toplanmış, hararetli, hararetli konuşmaktaydılar. Başlarındaki adam garip dervişi görünce herkesin sessiz olmasını istedi.
Gel bakalım garip derviş.
Dermanımız sendedir dedi.
Derman Allah'tadır dedi garip derviş.
Buyurun ben sizi dinlerim.
Biri “her şeyimiz vardı” dedi. Biri “çok zengin idik” dedi. Biri “çok güçlüydük” dedi. Biri “şehrimizden güzel şehir yok” idi dedi. En son sözü başlarındaki adam söyledi.
Şimdi hiçbir şeyimiz yok.
İnsanlar birbirlerini öldürüyor.
Nerede hata yaptık bilmiyoruz.
Garip Derviş iyi giyimli adamlara göz gezdirdi. Dedi ki; “siz ölümü unutmuşsunuz.”
“Nasıl yani” dedi başlarındaki adam.
Ölümü unutan hayatı unutur.
Hayatı unutan anlamsızlaşır.
Şehrinizde her şey var ama anlam yok.
Ölüm var ama ölüm yok.
Ellerini havaya kaldırdı garip derviş.
Ölümü yaratan Allah'ım Bize bir gün öleceğimizi daima hatırlat.
Ağızların tadını kaçıran ölümle yüzleştiğimizde bize yaşadığı hayatı anlamlı yaşamışlardan olmayı lütfeyle.
El-Mümit Şüphesiz her nefis ölümü tadacaktır.
İlginizi Çekebilir